Chapter Text
Yıl: 1996
Kitap: Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Lorien bir fincan Türk kahvesi içerken aldığı notları karıştırdı. Gördüğü kehanetlerden sonra duygusal olarak darmadağındı. Ne Severus'un ölümünü kabullenebilmişti ne de Dumbledore’un onun elinde ölmesini. “Severus katil olamaz.” diye geçirdi içinden. Ama kehanetler yalan söylemezdi. Dumbledore’u öldüren oydu ve farkında olmadan kendi mezarını kazacaktı. Yıllardır Severus’u kurtarmak için çabalamıştı. Şimdi ise gördüğü kehanetler yüzünden inandığı her şey sarsılıyordu. Aklına takılan bir diğer konu ise Draco'nun babasıydı. Draco böylesine tehlikeli bir görev üstlenirken babası neden yanında yoktu? Neden bu işi kendi yapmıyor ve neden Severus bitiriyordu? Bilmediği çok şey vardı.
Güm, güm, güm!
Biri kapıyı kırmak istercesine yumrukluyordu. Lorien'in ödü patladı. Oturduğu sandalyeden fırlayıp kapıya yöneldi. Karşısında Harry, Ron ve Hermonie vardı. Üçü de endişeli görünüyordu belli ki kötü bir şey olmuştu.
“Profesör Evergreen!” dedi Harry, sesi titreyerek.
“Potter? Bu ne gürültü?” diye sordu Lorien, kaşlarını çatarak.
“Sirius!” dedi Harry, kelimeler boğazında düğümlenmişti. “Esrar Dairesi’nde gördüm onu, Voldemort’un elinde! Bize yardım et!”
Lorien’in yüzü ciddileşti. "Nasıl gördün? Emin misin?"
"Evet eminim, daha önce de oldu!" dedi Harry. Ron başını salldı.
“Sakin ol” dedi Lorien, “Snape’e haber vermeliyiz.”
Harry'nin gözleri öfkeyle parladı. “Snape mi? Ona güvenmiyorum! Sirius'u kurtarmam gerekiyor!”
“Harry, bekle!” dedi Lorien, "Snape hızlıca öğrenir. Bir şey yapmadan önce emin olmalıyız."
Hermione, Harry’nin kolunu yakaladı. "Profesör Evergreen haklı. Emin olmadan hareket edemeyiz Harry!”
Lorien, hızla Snape’in odasına yöneldi. Sirius'tan hoşlanmadığını gayet iyi biliyordu, bu habere sevineceğini düşündü.
“Evergreen? Böyle aceleyle nereye gidiyorsun?"
Umbridge’in sinir bozucu sesi tam arkasında belirmişti. Lorien olduğu yerde kaldı.
"E... önemli bir şey yok,” dedi sesini sakin tutarak.
“Güzel,” dedi Umbridge, “müfredat dışı uygulamalarla ilgili konuşmamız gerek."
Lorien kaşlarını kaldırdı. "Anlamadım?"
"Dersinizde yine 'Türk kahvesi falı' gibi bakanlığın onaylamadığı yöntemler denemişsiniz." dedi alay edercesine. “Bu konuyu çözdük sanıyordum. Demek ki yeterince açık olmamışım.”
Lorien kaçamayacağını anladı, bu yüzden konuşmaya olabildiği kadar kısa tutmaya karar verdi.
"Bakanlık, eğitim müfredatı konusunda oldukça kesin. Kehanet dersi de buna dahil..."
Lorien dinliyormuş gibi görünmek kafasını salladı. Okulda kalmak için Umbridge'in kurallarına boyun eğmek zorundaydı. Bir süre daha konuşmaya devam etti. "Güzel." dedi sonunda. "Bu defa bir problem çıkacağını sanmıyorum. Aksi takdirde Hogwarts'taki görevinize son verileceğini belirtmem gerek."
"Kesinlikle çıkmayacak." dedi Lorien, emin olması için. Olabildiği kadar sakin adımlarla yanından uzaklaştı. Yolun geri kalanında koşarak Severus'un odasına geldi ve kapısını sertçe yumrukladı. Severus hışımla kapıyı açtı. Oldukça sinirli görünüyordu. "Profesör Ever-"
Lorien cümlesini bitirmesine izin vermedi. "Voldemort, Sirius'u almış olabilir!" dedi fısıldayarak. Snape çevrede biri olup olmadığını kontrol ettikten sonra kolundan tutup çekti. "İçeriye gel." dedi usulca.
Lorien, kitaplarla dolu loş odaya göz gezdirdikten sonra Snape'e döndü. "Potter görmüş. Black, Esrar Dairesi’nde!”
Snape “Potter,” dedi tıslayarak “Yine mi onun saçmalıkları?”
"Hayır çok daha ciddi." dedi Lorien, "Üstelik Esrar Dairesi'ne gitmekten bahsediyor."
Snape bir an sustu, gözleri masanın üzerindeki parşömenlere kaydı sonra Lorien’e döndü. “Ona haber gönderip gerçeği öğreneceğim.”
Asasını havaya kaldırdı.
"Expecto Patronum!"
Snape'in asasından ışık süzüldü.
Dişi geyik.
Lorien bunu ilk defa görüyordu. Bir yerden tanıdık gelse de emin olamadı. Geyik odanın içinde hızla döndükten sonra uzaklara gitti. Snape'in gözleri tekrar Lorien'le buluştu. Bütün şüphelerini boşa çıkarmıştı. Düşmanına bile yardım eden bir adam gerçekten katil olabilir miydi?
"Bana gelmekle doğru olanı yaptın, bu bir tuzak olabilir." dedi Snape.
"Evet," diye yanıtladı Lorien, "Sirius'un öylece çıkıp gitmiş olması mantıksız. Ama... eğer tehlikedeyse onu yalnız bırakamayız."
Snape'in bakışları bir süre Lorien’in yüzünde kaldı. Gözlerinde yavaş yavaş belirginleşen bir gerginlik vardı. "Sizi fazla tedirgin gördüm," dedi Snape ima eder gibi. “Onu seviyor musunuz yoksa?”
Lorien'in kaşları kalktı. “Kimi?”
“Sirius’u.” dedi Snape, tiksinmiş bir ifadeyle.
Lorien bir an duraksadı, sonra ne yapacağını bilemez halde alaycı bir kahkaha koyuverdi. “Yanlış bir izlenim bıraktım sanırım.”
"Pervasız davranışlarınızın böyle bir yanlış anlaşılmaya sebep olacağını düşünmemişsinizdir elbette." dedi Snape.
O sırada gümüşi bir köpek odanın içinde belirdi. Sirius’un Patronusuydu. Sirius evden dışarıya hiç çıkmamıştı.
"Bir terslik var." dedi Snape huzursuz şekilde.
"Harry'yi bulmalıyız," dedi Lorien, "Esrar Dairesi'ne gitmeden önce."
Ancak onları hiçbir yerde bulamadılar. Snape'in sabrı iyice taşmıştı. Koridorda Goyle'u bulup tehdit edici bakışlarını onun üzerine kilitledi.
"Harry nerede?" diye sordu sertçe.
Goyle korkudan titriyordu. "G-gittiler..." diye kekeledi, "Umbridge onları kendi odasında yakaladı. Sonra dördü ormana gittiler. Orada bir silah mı ne varmış, onu görecekmiş."
Lorien ve Snape birbirine baktı. Lorien, "Ne silahı?" dedi kafası karışık halde.
“Yasak Orman…” dedi Snape dişlerinin arasından. “Ne halt etmeye oraya giderler?”
Lorien’in zihni hızla çalışıyordu. “Harry hâlâ Sirius’un tehlikede olduğunu düşünüyor." dedi endişeyle.
Snape iyice sinirlenmişti. “Hiç şüphesiz Potter yine kendi kafasına göre hareket edecektir!" diye gürledi.
“Ormana gitmeliyim,” dedi Lorien.
Snape ondan önce davrandı, "Ben giderim." dedi, "Sen burada kal."
Snape tekrar çevik bir hareketle asasını salladı. "Expecto Patronum!"
Gümüşi bir geyik asasından süzüldü ve yoldaşlığa haber vermek için Hogwarts'tan çıktı. Kargaşa içinde geçen birkaç dakikadan sonra Harry ve arkadaşlarının Esrar Dairesi'ne doğru gittikleri ortaya çıktı. Harry, Sirius'un güvende olduğunu bilmiyordu. Belli ki bir tuzak kurulmuştu.
"Gitmem gerekiyor." dedi Lorien.
"Hayır." diye itiraz etti Severus. Sesi buz gibiydi. "Bir kehanet profesörünü dışarıda nelerin beklediği hakkında... hiçbir fikrin yok."
Onu düşündüğünden mi yoksa hor gördüğünden mi demişti anlayamadı.
"Ben savaşmayı bilmiyor muyum sence?" diye çıkıştı Lorien.
"Kaç ölüm yiyenle savaştığını merak ediyorum." dedi Snape, ona keskin bir bakış atarak.
O an Lorien'in kafasında bir şimşek çaktı. Ölüm yiyenler orada olacaktı. Lucuis da. Sorularına yanıt bulmak için daha iyi bir fırsat olamazdı.
"Sanırım bu ilk olacak." dedi Lorien, "Beni anlamanı beklemiyorum ama gitmem gerekiyor."
"Seni anında öldürürler." dedi Snape dişlerini sıkarak.
"Geri geleceğim." dedi Lorien. Giderken Snape'in homurtularını duyabiliyordu.
Karargaha girer girmez, doğrudan Sirius’a yöneldi. Vaftiz oğlunu çok sevdiğini ve onu korumak için canını vereceğini biliyordu.
“Sirius... Özür dilerim. Haber göndermek için çıktık ama... çoktan gitmişler." dedi suçlulukla.
"Şimdi özür dilemenin hiç sırası değil, hemen gitmemiz gerek." dedi Sirius.
Lorien cisimlenmek için hazırdı. "Tamam, gidelim." dedi.
Moody doğrulup Lorien'e baktı. "Hayatta olmaz! Sen arkaplanda faydalı olursun, burada kal."
"Burada size hiçbir faydam OL-MAZ." dedi Lorien kelimeleri vurgulayarak. "Savunma ve saldırıda iyiyim ben."
"Savaşabilen kahin ha?" dedi Sirius çarpık gülümsemesiyle sonra Moody'ye döndü. "Hadi gidelim artık!" diye gürledi.
Moody onu duymazdan geldi.
"Yakalanırsan ne olacak zannediyorsun? Öldürürlerse şanslısın demektir!" diye çıkıştı Moody.
"Ya sizi yakalarlarsa?" diye savundu Lorien. "Bir düşünün, size savaş alanında destek olabilirim."
Moody, ona sert bir bakış fırlattı.
Tonks, "Sayımız az," dedi. "Ayrıca Lorien deneyimli bir cadı, kendi başının çaresine bakabilir. Üstelik bir kahin olduğunu söylememe gerek var mı?"
Sirius, "Ben gelmesinden yanayım ve oyalanmadan gidelim!" dedi. Artık yerinde duramıyordu.
Moody iç geçirdi. "Bana bir an bile sorun çıkarırsan seni savaşın ortasında bağlarım." Ardından sasını kaldırdı.
"Accio."
Bir maske Moody'nin eline kondu. Bütün yüzü kaplayan sade ve gümüşi bir maskeydi.
"Bu maske sadece sahibinin rızasıyla çıkar. Gelmek istiyorsan bunu takacaksın. Ne bir saniye çıkaracaksın ne de kimseye kim olduğunu belli edeceksin ve inan seni kurtarmak için planı riske atmam. Anladın mı?” dedi Moody.
“Anladım.” dedi Lorien maskeyi incelerken, “Bana olan güvenin gözlerimi yaşarttı gerçekten."
Ardından cisimlenmeye hazırlanan grubun yanına katıldı.
SIRIUS BLACK'İN ÖLÜMÜ
Yoldaşlık bir anda Esrar Dairesi’nde belirdi. Çocukların her birinin boğazına birer asa dayanmıştı. Harry elinde bir kehanet küresiyle Lucuis Malfoy'un tam karşısında duruyordu.
“Expelliarmus!”
Moody’nin haykırışıyla başlayan saldırı Ölüm Yiyenleri hazırlıksız yakaladı. Tonks’un çevik hareketiyle iki asa havada savruldu, çocuklar hemen geriye çekildi. Savaş başlamıştı.
"Oğlumdan uzak dur." dedi Sirius en tekinsiz sesiyle. Tek hamlede Lucius’un suratına bir yumruk yapıştırdı. Lucuis kendini yerde bulmuş ve elindeki küre de kırılmıştı.
Lorien ve Tonks çocukları alandan uzaklaştırdı. Lorien, Yaxley'nin büyüsünü savuşturup sersemletti. Bunu fırsat bilerek Lucius'a yaklaşmaya karar verdi.
Sirius, yeniden doğmuş gibiydi. Büyülerini tutkuyla, milim şaşmadan savuruyordu. Önüne düşen saçlarını geriye iterken tek hamlede Lucius’u uzağa gönderdi. Lorien, Lucius'un arkasında belirmiş ve onu yakalamıştı. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu ancak maskeden belli olmuyordu. "Şov yapmaktan vazgeçmiyorsun." dedi Lorien.
Sirius sırıttı. "Bu düello şovsuz olmaz." dedi. Oğlunun intikamını alırken tehlikeli derecede çekici görünüyordu. Lorien, Lucuis'u tekrar ona iade etti. Dağınık sarı saçları Lorien'in parmaklarından ancak çıkabilmişti. Lorien parmaklarının arasında bir kaç tel saç kaldığını farketti. Birden kafasında şimşekler çakmaya başladı. Saçları cebinin içine koyduktan sonra Tonks'u yerde gördü. İki ölüm yiyen onu köşeye sıkıştırmıştı. Lorien, hemen arkalarında belirdi.
"Petrificus Totalus!"
Biri taş gibi oldu. Bunu fırsat bilen Tonks diğerine hızlı bir sersemletme büyüsü gönderdi. Şimdi iki ölüm yiyen de yerde yatıyordu. Lorien, ona elini uzattı. "Tam zamanında!" dedi Tonks, "Doğru kararı verdiğimi biliyordum."
Lorien gülümsedi. "Seni yüzüstü bırakmam."
Onu yerden kaldırırken aniden gözleri buğulandı. Vücudu kilitlenmiş gibi hareketsiz kaldı. Artık karşında Tonks değil Sirius vardı. Sirius üstünlüğünü kurmuş ve Lucuis'u perişan etmişti. Harry vaftiz babasının marifetlerini zevkle izlerken biraz ötede bir cadı belirdi. İkisi de onu görmüyordu. Cadı, asasını Sirius'a doğrulttu ve "Avada Kedavra!" diye bağırdı. Onun Bellatrix Lestrange olduğunu ancak farkedebilmişti. Karanlık lanet Sirius'un bedenine çarpınca asayı tutan elleri gevşedi. Gözleri donakaldı. Vücudu geriye düşerken cansız bedeni perdenin içine düştü. Sirius bedeni bile olmadan kaybolmuştu.
Tonks, endişeyle Lorien'in yüzünü inceledi. Görebildiği tek yer gözleriydi. Omzunun üzerinden bir boşluğa takılmış bakıyordu. "Moody, bana yardım et onu korumamız gerek." diye seslendi Tonks. Moody karşısındaki ölüm yiyeni fırlattıktan sonra ona döndü.
Tonks, Lorien'i işaret etti.
Moody ne olduğunu hemen anlamıştı. "Kehanet görüyor olmalı." dedi usulca. İki kişi Lorien'i bir koruma çemberinin arasına alarak savunma pozisyonuna geçti.
Birkaç saniye sonra Lorien derin bir soluk alarak kendine geldi. Bunun bir kehanet olduğunu anlaması uzun sürdü çünkü aynı mekanda aynı açıdan etrafına bakıyordu. Korkuyla büyüyen gözleri, Sirius'u aradı.
Oradaydı.
Lucius'u perişan ediyordu. O sırada kehanette gördüğü cadı, Bellatrix Lestrange aynı köşede belirdi. Sirius onu görmüyordu. Harry de öyle.
Kehanet gerçekleşmek üzereydi.
Lorien'in ayakları hareketsiz kaldı. Sirius o kadar uzaktaydı ki asla ona yetişemezdi.
Bellatrix laneti haykırdı.
"Avada Kedavra!"
Lorien aklına gelen ilk büyüyü savurdu.
"Depulso!"
Bellatrix Lestrange ve Lorien Evergreen'in asaları aynı anda Sirius'u hedef aldı. Fakat biri öldürmeyi diğeri ise yaşatmayı amaçlıyordu. Ona ulaşan büyü ise...